Aile Olmak

AİLE OLMAK   

İzzet DOĞAN. E. İstanbul Hakimi

Aile içi çatışmayı ve maddiyata dayalı ilişkileri sarsıcı bir dille anlatan Fikret Reyhan imzalı “Çatlak” filmini izledim. İzlerken birazda İran filmlerini anımsadım. Film sanki Anna Karenina‘nın açılış cümlesindeki “Bütün mutlu aileler birbirine benzer ama her mutsuz ailenin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır” sözlerini doğruluyor. Aslında hiçbir ailede hiçbir şey göründüğü gibi değil.

Sarıyer Adliyesinde yargıç iken,  erken gittiğim bir gün adliyeye girmeden önce sahilde sis tülleri içinde yürürken el ele tutuşmuş bir çift görmüş ve içimden ne güzel aşıklar diye geçirmiştim. Biraz sonra duruşmada karşıma çıkacaklarını ve gözyaşları içinde boşanacaklarını bilemezdim…

Çatlak filmi; 2021 İstanbul Film Festivali’nde; En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo, FIPRESCI Ödülü, 2020 Antalya Film Festivali’nde; Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü ve En İyi Kadın Oyuncu Ödülü, 2021 Başka Sinema Ayvalık Film Festivalinde; KAV Yılın Yönetmeni Ödülünü almış.

Filmin konusu özetle şöyle:

“Göçmen işçi olarak İngiltere’de çalışan Fatih, arkadaşı Ayhan’dan, Türkiye’deki ailesine göndermek üzere yüklü miktarda borç almıştır. Borç, Fatih’in Türkiye’ye dönmesinden sonra da ödenmeyince Türkiye’ye gelen Ayhan, Fatih’in ailesini ziyaret eder ve parasını ister. Bu borcun talep edilmesi, aynı binada ve iç içe geçmiş ekonomik çıkarlarla yaşayan aile içinde bir fitili ateşler. Aile bireyleri arasında gizli kalmış tüm çatışmalar su yüzüne çıkar.”

Filmde aile içinde çatışmaya neden olan olay Fatih’in arkadaşı Ayhan’dan ailesine gönderdiği borcun ödenip ödenmeyeceği ve ödenecekse nasıl ödeyeceğidir.

Ailenin bir kısmı borcu kabullenir ve ödenmesi gerekir derken, diğerleri Fatihin borçlanması nedeniyle borcunda Fatih tarafından ödenmesini savunurlar. Fatih aileye haber vermeden borçlanmış ama borç aldığı parayı aileye harcamış, gelirinden ailenin yararlandığı servis olarak kullanılan minibüsler almıştır.

Köydeki tarlanın satılması, minibüslerin satılması ve altınların satılması aile içinde tartışılır ancak herkesin kendine göre haklı gerekçesiyle bir anlaşma sağlanamaz. Hatta altınların satılması önerisinde Fatihin eşi “Altınların çoğunu benim ailem getirdi” diye karşı çıkar. Bu tartışmalar eylemli kavgaya dönüşecek kadar büyür.

Filmin sonunda kamaranın ailenin mutlu günlerinde anne baba başta olmak üzere abi, kardeş, abla, damat, gelin ve torunların toplandığı baba ocağındaki salonu boş olarak bir süre göstermesi ailedeki mutluluğun birlik ve dayanışmanın sona erdiğini gösteriyordu. Hani “ne yazık ki sokak boştu” deriz ya bu filmdeki aile için de o salonda yaşanan onca mutluluktan sonra “Fakat ne yazık ki salon boştu” diyebiliriz.

Senaryosunu Gülse Birsel’in yazdığı “Aile Arasında” filminde çok severek izlemiştik. Adanalı aile reisi Haşmet, film karakterlerinden Behiye’nin, ayrıldığı eşi Neco ile olan geçmişini ve kavgasını görünce, yine Solmaz”ın pavyon şarkıcısı olduğunu işitince ve emniyet müdürü olarak tanıtılan Fikret’in de,  gelini olacak Zeynep’in babası olmadığını öğrenince: “Bizim geleneğimiz göreneğimiz, düzenimiz başka. Biz mazbut, namuslu bir aileyiz. Sizin gibilerden kız alamayız. Namusumuz olmadan yaşayamayız. Aile kurumu palavra değildir, hele hele sizin sandığınız gibi hiç değildir” demişti.

Filimde beni en çok etkileyen sözlerden biri de Fikret’in, Solmaz’a: “Öyle sandığın kadar kolay değil aile kurmak. Ben yirmi bir yıl aile kurmak için çaba gösterdim kurabildin mi? Sen kurabildin mi, aile olmak için çaba gösterdin kurabildin mi? Yok öyle şarkıcıdan dışarıdan baba ile bu işler olmuyor, toplama aileyle olmuyor!” demesidir.

Çatlak filmindeki aile bireyleri arasındaki görüş ayrılıkları ailenin bağlarını çözerken, ailenin bir araya geldiği sözde  mutlu anların yaşandığı salon boş kalırken, mazbut ve namuslu aile sahibi Haşmet, oğlu sandığı Emirhan, trans olan Behiye, Zeynep’in babası olmayan Fikret ve birlikte olduğu Solmaz ile birlikte toplanırlar ve Cihangirdeki evde Behiye’nin söylediği şarkıları dinlerler. Yani bu filmde salon doludur ve görüş ayrılıkları bitmiş gibidir.

Kimi zaman kendimizi “her ailede çatışmalar olur, kavgalar olur” diye teselli ederiz. Bazen bu geçimsizliğin nedeni olarak incir çekirdeğini doldurmaz deriz ama işin gerçeği öyle değildir.

Anımsarsanız “Neşeli Günler” filminde eşler; “iyi turşu suyunun limondan mı yoksa sirkeden mi” olduğunu tartışırlar ve kavgaları bitmez.

Baba Münir Özkul (Kazım Efendi) ve Anne Saadet Hanım (Adile Naşit) bu kavgalar sonucu ayrılırlar. Çocukları da paylaşırlar. Üç çocuk babanın, üç çocuk da annenin yanında büyürler. Her biri çocukların hem annesi ve hem de babası olmak zorundadır. Sonra da anımsadığım kadarıyla boşanırlar.

Yıllar sonra sürpriz bir karşılaşma ile kardeşler biri birlerini bulurlar ve bir araya gelmek, bir arada yaşamak isterler hatta açlık grevi yaparlar. Ancak anne ve babalarındaki yılların birikimi kardeşlerin bir arada aile olarak yaşama isteklerinin kolay olmadığını doğrulamaktadır. Çünkü aile olmak kolay değildir.

İşte burada bir kez daha “Aile Arasında” isimli filmde, Fikret’in, Solmaz’a:

‘Öyle sandığın kadar kolay değil aile kurmak. Ben yirmi bir yıl aile kurmak için çaba gösterdim kura bildim mi? Sen kura bildin mi, aile olmak için çaba gösterdin kura bildin mi? Yok öyle şarkıcıdan dışarıdan baba ile bu işler olmuyor, toplama aileyle olmuyor!’ sözlerini düşünmemiz gerekiyor.

0 Paylaşımlar