Annem annem,
Sen üzülme.
Sözlerin hep yüreğimde.
“Engelliler Haftası” ve “Anneler Günü” tarihlerinin aynı döneme denk geliyor olması dolayısıyla bugün, sizlere engelli bir çocuğa sahip olmanın bütün mücadelelerini yaşamış bir annenin gerçek hikayesini anlatmak istiyorum.
Yer, Akdeniz Üniversitesi. Kadın Doğum Polikliniği. Bütün anne adayları, elleri doğacak bebeklerini taşıdıkları göbeklerinin üzerinde; büyük bir heyecanla muayene sıralarının kendilerine gelmesini beklerken, biri vardı ki diğerlerinden farklı, her iki elini göbeğinin üzerinden tutmuş, adeta bebeğini kaybetmek istemiyorcasına onu koruyordu.
İşte sizlere bu annenin çok hazin bir hikayesinden bahsedeceğim.
Annenin rutin kontrollerini yapan doktoru, bebeğinde bir sorun olabileceğini düşünerek ileri tetkikler için üniversiteye sevk etmişti. Anne adayımız, endişeli, sanki tetkik sonucunu tahmin eder gibi korku dolu gözlerle sırasını bekliyordu. Nihayet sırası geldiğinde, doktorları tahlil ve tetkik sonucunda ‘’bebeğinin engelli olduğu, belki doğuma kadar bile yaşayamayacağı, anne karnında ölebileceği, doğuma kadar dayansa bile doğduktan hemen sonra yahut en fazla birkaç yıl kadar yaşayabileceği’’ ihtimallerinden bahsetmişti.
Karar anne ve babaya bırakıldı. Bebeğin erken doğumla tahliye edilmesini ya da bütün olumsuzluklara rağmen devamında yaşanabilecekler anlatıldı. Anne-baba sancılı, duygusal ve hüzünlü bir karar verme süreci geçirdikten sonra nihayet doktora üzerinde anlaştıkları bir cevap verdiler. Özellikle annenin kararıyla; “Kaderimde ne varsa onu yaşayacağım. Yaşayabildiği kadarıyla evladımı yaşatmaya çalışacağım” düşüncesi benimsendi. Çocuğun doğması kararında mutabık kalındı.
İşte o bilinmeyen en zorlu süreç başlıyordu. Anne karnındaki engelli bebek, büyük bir mücadeleyle güneşi görmek için dokuz ayına kadar dayandı. Sonunda doğum günü gelip çattı. Engelli bir bebek ağlayarak dünyaya gözlerini açmıştı. Bebeklerini yaşatmak tek dilekleri olan anne baba, belki de bir umutları olur ümidiyle doğan bebeklerine “Umut” ismini verdiler. Umut bebek, bir dizi operasyon sonucunda yaşama direndi.
Bir yandan Umut bebek yaşama direnirken diğer yandan dört çocuğu daha olan annemiz, gündelik işleriyle beraber dört çocuğunun ve çalışan eşinin hizmetlerini yerine getiriyordu. Bu arada Umut bebeği gelişimini heyecanla izliyordu. Hep dua ediyordu sağlıklı olan diğer dört çocuğu gibi Umut bebeğin de yürüyebilmesi, konuşabilmesi için.
Annemizin ve Umut bebeğin vermiş olduğu bu zorlu hayat mücadelesi sonuçlarını yavaş yavaş vermeye başlamıştı. Umut bebek yürümeye başlamış; akranlarından gelişimi geride de olsa bile, yavaş yavaş konuşmaya başlamıştı. Çok zeki, çok tatlı bir bebek olmuştu.
İşte sevgili okuyucularım, sizlerle paylaştığım kahramanlarının isimleri bende saklı olan bu yaşanmış öykü bana, her zaman bir umudun olduğunu; hiçbir zaman umutlarımızı kaybetmememiz gerektiğini hatırlattı.
Bir annenin mücadelesi, belki de bilimin önüne geçmişti bu sefer! Yaşanmış hikayede olduğu gibi o kadar çok büyük bir fedakarlıkla evlatlarını yaşatmaya çalışan fedakar annelerimiz var ki!
Engelli evladının gelişimini izleyebilmek, ona daha iyi annelik yapabilmek için kariyerinden vazgeçen, mesleki kariyerini bir kenarda bırakan, hatta eşine yetemediği için ayrılan binlerce annenin hikayeleri var yurdumuzda. Asıl cennet bu annelerin ayaklarının altındadır!
Anneler Günü’nde özellikle bu fedakar engelli çocukları olan annelerimizin ellerinden öpüyorum.
Annem annem,
Gel üzülme.
Ben hala senin
Dizlerinde…
Suna Ülger
Emekçi Kadınlar Derneği Başkanı