Bir Hiciv ve İfade Özgürlüğü

BİR HİCİV VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
Eski Antalya Defterdarının soruşturma açılan şiiri.

İzzet Doğan
E. İst. Hakimi
Tükonfed Hukuk Kom. Bşk.

İfade özgürlüğü hem anayasamızda ve hem de uluslararası hukuk metinlerinde güvence altına alınmıştır. Bu özgürlük bazen şiir, taşlama, fıkra, öykü veya tiyatro yoluyla kullanıla bilinir. Ancak baskıcı rejimler bu özgürlüğü çoğu zaman hoşgörü ile karşılamaz. Gerek bu özgürlüğün korunması ve gerekse baskı altında tutulmasında da hukuk en önemli araç olarak kullanılır.

Anayasamızın 25. maddesinde: “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.

Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz” denildiği gibi, Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti başlığı altında da 26. Maddesinde; Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” denilmektedir.

Bu konuda Türkiye’nin de taraf olduğu sözleşmeleri yazının kapsamı bakımından yazmaya gerek yok.

Çoğu zaman baskı altında tutulan ifade özgürlüğünün, 1941 yılında hukuka uygun olarak nasıl özenle korunduğunu Hukukihaber.net web sitesinde okuduğum bir yazıda gördüm.

Hiciv Ustalarından Abdullah Çağlayan hakkında;1941 yılında Antalya Defterdarlığı yaparken yazmış olduğu “Memur Andı” nedeni ile; “Memurları fena yola sevk ve hükümet aleyhine tahrik” suçlamasıyla soruşturma açılmış, ardından takipsizlik kararı verilmişti.

Hiciv ustası Abdullah Çağlayan, açılan soruşturmada kendini; “Manzume, memurları fena yola sevk ve tahrik değil, kötü ahlak ve karakter sahibi insanları, dürüst ahlaklı ve yurdun nizamlarına hürmetkar olmaya davet eder mahiyettedir.” diye savunmuş.

Soruşturmayı yürüten Afyon C. Savcısı İlhan Dizdar’ın, “şiir, mizahtır ve edebi sanat eseri olarak düşünülmesi gerekir” gerekçesi ile ‘Takipsizlik Kararı’ verdiği şiirin metni şöyle:

MEMUR ANDI

Eyy! Çağlayan bulmuşsun şimdi kemal yaşını.

Kazanmak istiyorsan bu hayat savaşını,

Yemelisin hakikat denen zehrin aşını,

Ne derlerse desinler, salla derhal başını,

El ovuştur, gerdan kır, versinler maaşını…

Tatar ağası gibi böyle dolaşma yaya,

El oğluna baksana ne ar kalmış ne haya.

Sen de bir dayı bulup sırtını ona daya,

Ne derse huuu!… Diye hemen salla başını,

El ovuştur, gerdan kır, versinler maaşını….

Kör kadıya ‘Şehla’ de, incitme düz tabanı,

Düşküne nasihat ver, kodamana abanı,

Zengin ol, sen de aşır her dağdan arabanı,

Tekerine taş korlar sallamazsan başını,

Uslu otur, hoş geçin al gitsin maaşını….

Köpeklerle hırlaşma, tepişme piç katırla,

Hamamda kavga olmaz soyu bozuk natırla,

Kulağına küpe yap bu sözümü hatırla,

Kim ne derse huuu!… diye hemen salla başını,

Eğil bükül gerdan kır, zıkkımlan maaşını….

Tıkamış kulağını herkes hakkın sesine,

Bir cevahir kutusu olsan, kimin nesine.

Seni feda ederler elin çingenesine,

En iyisi huuu!.. deyip sallamaktır başını,

Eğil bükül, gerdan kır, versinler maaşını….

Unutma bu ocağın bir adı asiyaptır,

Sen de bir dolap çevir, apartmanını yaptır,

Hakikate ne gerek?.. Bu memnu kitaptır,

Sana lazım olan şey sallamaktır başını,

El oluşturup, bel büküp almaktır maaşını….

İrtikapla irtişa sanma ki zor bir iştir,

İlmini bilemezsin adı; alış veriştir..

Usulünü öğren de bu nimetten veriştir,

Sana lazım olan şey sallamaktır başını,

Gerdan kırıp, bel büküp almaktır maaşını…

Bir güvercin eder mi atmacalarla yarış?

Öğrenmedin dünyayı gezdin de karış karış,

Gel vazgeç bu sevdadan, sen de kervana karış,

Ne derlerse desinler, salla derhal başını,

El ovuştur, gerdan kır, versinler maaşını….

Bir haksızlık görünce, köpürme isyan etme,

Bir hak için kendine dik kafalı dedirtme,

Doğru yolu, düşene göster de kendin gitme,

Ne derlerse desinler, salla derhal başını,

El ovuştur, gerdan kır, versinler maaşını….

Diyorlar ki taç bile, baş eğilmezse konmaz,

Önünde eğilene kılıç dahi sokulmaz,

Dik durdukça başına devlet kuşu da konmaz,

Bu dünyada kaide sallamaktır başını,

El öpüp, etek öpüp almaktır maaşını…

Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,

Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler,

Hayadan eser yoktur, nafile bütün sözler,

Beyhude inat etme, salla hemen başını,

Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını…

Günümüz de incir çekirdeğini doldurmayan bahanelerle sanatçılar hakkında açılan davaları görünce 1941 yıllarındaki Afyon C. Savcısı İlhan Dizdar’ın

Gerekçesini haklı olarak arıyoruz.

0 Paylaşımlar

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*