DÖVİZLE YAPILMIŞ SÖZLEŞMELERİN UYARLANMASI
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 26. maddesi uyarınca Türk Hukuku’nda kural olarak “sözleşme özgürlüğü” ilkesi benimsenmiştir. Buna göre taraflar, bir sözleşmenin içeriğini hukuk düzeninin izin verdiği ölçüde, kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilmektedirler. Taraflar karşılıklı irade beyanları ile kurdukları sözleşme ile belirledikleri edimlerini yerine getirmekle, sözleşme yapıldığı andaki koşullara riayet etmekle yükümlüdürler. Bu husus “ahde vefa ilkesi”, diğer bir deyişle “sözleşmeyle bağlılık” olarak adlandırılmaktadır.
Ahde vefa ilkesi Türk Borçlar Hukuku bakımından kural olmakla birlikte, sözleşmedeki edimin ifasının öngörülemeyen veya öngörülmesi mümkün olmayan nedenlerle aşırı güçleşmesi ve taraflardan birinin aleyhine katlanılamayacak ölçüde bozulması halinde borçlunun sözleşme ile sıkı sıkıya bağlı kalmasının beklenmesi, hakkaniyet ilkesiyle ve dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacaktır. Özellikle konusunu yabancı para borçlarının oluşturduğu sözleşmelerde döviz kurlarındaki öngörülemeyen artışlar, değişen ekonomik parametreler sözleşmenin ifasını borçlu aleyhine değiştirmekte; borçlunun borcunu ifa etmesinde ciddi sıkıntılar doğurmaktadır. Bu sebeple 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile “Aşırı İfa Güçlüğü” düzenlenmiş dövizle yapılan sözleşmelerin uyarlanması için ahde vefa ilkesine bir istisna getirilmiştir. Alınan önlemlerden biri de 12.09.2018 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından imzalanarak, 13.09.2018 tarihli Resmi Gazete de yayınlanan ve 32 Sayılı 1989 Tarihli Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında Karara eklenen 4/g ve geçici 8. maddedir.
Yeni eklenen 4/g maddesi: Türkiye’de yerleşik kişilerin, Bakanlıkça belirlenen haller dışında, kendi aralarındaki menkul ve gayrimenkul alım satım, taşıt ve finansal kiralama dâhil her türlü menkul ve gayrimenkul kiralama, leasing ile iş, hizmet ve eser sözleşmelerinde sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamaz.
Eklenen geçici 8. Madde: Bu Kararın 4. maddesinin (g) bendinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde, söz konusu bentte belirtilen ve daha önce akdedilmiş yürürlükteki sözleşmelerdeki döviz cinsinden kararlaştırılmış bulunan bedeller, Bakanlıkça belirlenen haller dışında; Türk parası olarak taraflarca yeniden belirlenir.
AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ
Sözleşmeler Hukuku’nun temel prensiplerinden olan Ahde Vefa ilkesinin istisnası olarak karşımıza çıkan Aşırı ifa Güçlüğü, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 138. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili kanun maddesi uyarınca;
“Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.”
Kanun koyucu işbu madde hükmü ile konusunu yabancı para borçlarının oluşturduğu sözleşmelerde ilgili kanun hükmünde aranan şartların birlikte gerçekleşmesi koşulu ile borçluya, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde de sözleşmeden dönme imkanını tanımış; sözleşmede taraflarca belirlenen edimler arasında dürüstlük kuralı kapsamında bir denge kurmayı amaçlamıştır.
6098 Sayılı Borçlar Kanunu’nun “aşırı ifa güçlüğü’’ başlığı, tüm sözleşmeler açısından uygulanabilir niteliktedir.
EMPREVİZYON KURAMI
Karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde, edimler arasında mevcut olan denge, şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. Buna göre sözleşme yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse, artık taraflar sözleşme ile bağlı olmamalıdır. Bu görüşe hukuk doktrininde “Emprevizyon Teorisi” adı verilir.
Karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin, olağanüstü değişmeler yüzünden alt üst olması, borcun ifasını güçlendirmesi ve belki de imkânsız hale gelmesi durumunda “işlem temelinin çökmesi” gündeme gelir. Bu gibi hallerde emprevizyon kuramı çerçevesinde kurulmuş olan bir sözleşmede değişikliklerin yapılması için mahkemelerin sözleşmelere müdahalesi istenebilmektedir. Döviz kurlarındaki ani yükseliş sözleşmeler bakımından “İşlem Temelinin Çökmesi” olarak kabul edilebilir. Bu durumda mahkemeler, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yararına tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlayabilir.
Aşırı ifa güçlüğü kavramı, temellerini genel olarak Emprevizyon kuramından almaktadır. Sözleşmeler Hukuku’nun temel prensiplerinden olan Ahde Vefa ilkesinin istisnası olarak karşımıza çıkan Emprevizyon Kuramı, sözleşme akdedilirken mevcut olan şartların sonradan önemli surette değişmesi halinde, tarafların akitle bağlı olmaması gerektiğine dayanır.
‘‘Pacta sunt servanda (ahde vefa) ilkesinin istisnası, aşırı ifa güçlüğünün gündeme gelmesi halinde işlem temelinin çökmesi teorisine dayanır. İşlem temelinden anlaşılması gereken, “sözleşmenin kurulması aşamasında ortaya çıkan koşulların varlığına veya gelecekte ortaya çıkmasına ilişkin ibareler’’dir.
UYARLAMANIN ŞARTLARI VE SONUÇLARI
Türk Borçlar Kanunu’nun 138. maddesine ve gerekçesine göre sözleşmenin uyarlanabilmesi için şu koşulların bir arada bulunması gerekmektedir:
-Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi beklenemeyen olağanüstü (hayatın olağan akışına uymayan) bir durum sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkmış olmalıdır.
-Aşırı ifa güçlüğü yaratan durum, borçludan kaynaklanmamalıdır.
-Gelişen yeni durum sonrasında borçludan edimin ifasının talep edilmesi, dürüstlük kuralına aykırı olmalıdır. Dürüstlük kuralı, ifanın beklenemeyecek kadar ağırlaşması halidir.
-Borç henüz ifa edilmemiş olmalı veya sözleşme kurulurken borçlu, ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutularak edimi ifa etmiş olmalıdır.
Türk Borçlar Kanunu, aşırı ifa güçlüğüne ilişkin düzenlemesi ile yukarıdaki şartların hepsinin varlığını aramakta; bu şartların bir tanesinin eksikliğinin bulunması durumunda borçlu, madde 138 kapsamında uyarlama talebinde bulunamayacaktır.
UYARLAMA DAVASI
Bu hususların bir arada bulunması halinde TBK m. 138 uyarınca borçlu mahkemeye başvurarak sözleşmenin uyarlanmasını talep edebilir. Uyarlama kanunen değil, hakimin kararıyla gerçekleşir. Hakim uyarlama halinde yöntem ve miktarı taraflar arasındaki dengeyi gözeterek belirler. Sözleşmedeki özel hükümler yorumlanıp taraflara sağladığı hak ve yararlar değerlendirilir. Ekonomik değişikliklerin (enflasyon, devalüasyon, ekonomik kriz) etkileri somut olayda gözetilir. Uyarlama, sözleşmedeki intibak boşluğu hak ve dürüstlük kuralları ışığında hakimin takdiri ile gerçekleştirilmelidir.
Taraflar arasında sözleşmenin meydana gelip gelmediği konusunda bir ihtilaf varsa bunun uyarlama yoluyla giderilmesi mümkün değildir.
Hakim ancak mevcut ve kurulmuş bir sözleşmeyi uyarlayabilir. Objektif esaslı noktalar sözleşmenin niteliği ve türünü belirleyen ve taraflarca uyuşma sağlanması gereken asgari unsurlardır ve objektif esaslı noktalarda yer alan bir boşluk uyarlama ile doldurulamayacaktır.
SÖZLEŞMEDEN DÖNME
Uyarlama, borçlunun edim yükümünün azaltılması veya karşı edimin arttırılması şeklinde yapılabileceği gibi vadelerin veya ifa tarzının değiştirilmesi gibi hakimin uygun bulacağı her şekilde yapılabilir. Hatta gerekiyorsa ve yeterliyse ifa yerinin değiştirilmesi de gündeme gelebilir. Borç uyarlamaya uygun değilse veya ifa güçlüğünü katlanır kılacak bir uygulama yaratılamıyorsa sürekli borç ilişkisi, sözleşmeden dönme hakkının kullanılması suretiyle sonlandırılır.
TBK’nın 138. maddesinde “…hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir” düzenlemesine açıkça yer verildiği için borçluya tanınan sözleşmenin uyarlanması / sözleşmeden dönmeyi talep hakkı seçimlik hak niteliğinde değildir. Uyarlamanın mümkün olduğu hallerde sözleşmeden dönülememektedir. Bu sebeple uygulamada, uyarlama talebiyle uyuşmazlık mahkemeye taşınır ve hakimin uyarlamayı uygun bulmaması halinde sözleşmeden dönülür.
Sözleşmeden dönme hakkı da mahkeme aracılığıyla kullanır. Zira, uyarlamanın mümkün olup olmadığının tespiti ve mümkün olmaması halinde sözleşmeden dönme durumu, yargılamayı gerektirir.
Sözleşmeden dönme halinde henüz ifa edilmemiş asli ve yan edim yükümlülükleri sona erer ve yerine getirilmiş edimler geri istenir.
Yargıtay Kararları
Yargıtay 13.Hukuk Dairesi, 1995/ 3221 E., 1995 / 3147 K.
Sözleşmenin yapıldığında karşılıklı edimler arasında olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ve sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hasıl olur ve atık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet (MK md.4.2) kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (clausula Rebüs Sic Stantibus- Beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 2003/3007 E., 2003/7017 K.
Yabancı para üzerinden yapılan bir kira sözleşmesinde yapılacak uyarlamada, sözleşmedeki yabancı paranın Türk parası karşısındaki değer artışının tespit edilmesi, kiralananın niteliği, konumu, bölgede kira parasını da etkileyecek imar ve ticari gelişmeler, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar, emsal kiraların somut olayda bulunan etkenlerle karşılaştırılıp değerlendirilmesi halinde işlem temelinin çöktüğü sonucuna ulaşılırsa, tarafların amacına uygun objektif iyi niyet, hak ve nesafet (MK Md. 4, 2/1) kurallarının elverdiği ölçüde yine yabancı para olarak uyarlama yapılması gerektiği belirtilmiştir.
SONUÇ
Türk Lirası karşısında büyük değer kazanmayıp istikrarlı bir değeri olan bir döviz cinsine endeksli sözleşme yapan kişilerin, döviz kurunda meydana gelen olağanüstü değişiklikten ötürü büyük zarara uğramasının bedelinin kendine kalmaması gerekir. Doğal olarak, sözleşmenin uyarlanmasının talep edilebilmesi için, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması şartlarının oluşmuş olması gerekmektedir.