Ekonomik Kriz, Demokrasi, Kalkınma ve Tüketici Hakları

Ekonomik Kriz, Demokrasi, Kalkınma ve Tüketici Hakları

Ülkemizde, özellikle kişisel özgürlükler ve iş ortamı kategorilerinde son 10 yılda çok hızlı düşüşler gözleniyor…

The Legatum Institute “2018 Küresel Refah Endeksi”ne göre Türkiye küresel refahta,  son 11 yılda 149 ülke içerisinde 14 sıra gerileyerek 88. sıraya düştü!…
Türkiye, refah endeksindeki sıralamayı oluşturan alt endekslerdeki sıralamada; kişisel özgürlük’te 105, güvenlik ve güvence endeksinde ise 133’üncü sırada…
Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) her sene yayımladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye, bu yıl da 157. sırada…Sevgili tüketiciler,

Ekonominin amacı insan refahını (gönencini) artırmaktır. Gönencin, büyüme ve kalkınma gibi ekonomik altyapıları bulunur. Ekonomik büyüme, ülkenin üretim hacmindeki bir artıştır. Ekonomik kalkınma ise büyümenin yanısıra; okullaşma oranı, öğretmen sayısı, kişi başına düşen doktor, çocuk ölüm oranı, gazete sayısında,  insan ve tüketici hakları ve çevre koşullarında iyileşme, refah artışı  demektir. Yani kalkınabilmek için, insani gelişme gerekir.

Esfender Korkmaz Hoca, istisnalar olmakla birlikte, dünyada fert başına gelir seviyesi yüksek olan ülkelerin aynı zamanda daha demokratik ülkeler olduğunu anlatarak, Fredoom House’un, 2017 raporunda özgürlük endeksi kapsamındaki ülkeleri karşılaştırırsak, bu doğrusal ilişkiyi daha net olarak görebileceğimizi söylüyor.

Bu endekste fert başına geliri;

  • 113.000 ile 20.000 dolar arasındaki ülkelerin yüzde 81.6’sı özgür,
  • 20.000 dolar ile 10.000 dolar arasındaki ülkelerin yüzde 57.7’si özgür,
  • 10.000 dolar ile 1000 dolar arasında yüzde 34’ü özgür,
  • 1000 dolar altında olan ülkelerin ise yalnızca yüzde 2.9’u özgür olduğuna işaret
    ettikten sonra bu konuyu özetle şöyle anlatıyor:

“(…) Demokrasinin olmadığı dikta rejimlerinde de büyüme olabilir. Ancak kaynakların dikta elinde veya bir azınlık gurupta toplanması, gelir dağılımını bozar. Devletin sağlık, eğitim ve istihdam yaratmak için ayırması gereken kaynakları, otokrasiyi sürdürmek için destek olanlara dağıtması, gelir dağılımı yanında refah göstergelerini de düşürür. Uzun vadede kaynak kullanımında etkinlik azalır. Kaynak kullanımda etkinliğin düşmesi, orta ve uzun dönemde büyümeyi de düşürür.

(…) Dünyada iktisadi gelişmesini tamamlamış ülkelerin tamamında, demokratik temele dayanan kurumlar oluşmuştur. Demokratik temele dayanan kurumlar, şeffaf devlet, siyasi partiler ve seçimler, hukuk düzeni, özgür ve tarafsız basın, mülkiyet haklarını garanti altına alan ekonomik, sosyal ve hukuki düzendir.

(…) Özet olarak, demokrasi olmadan uzun dönemli büyüme sağlanamaz ve kalkınma olmaz.”

Ekonomi, kriz ve Tüketici HaklarıArtan gönencin halk arasında adil paylaşılabilmesi halinde ekonomiye daha da ivme kazanacaktır. Sağlıklı bir ekonomi için aslolan geniş tüketici gruplarının talebi yaratacak-tüketebilecek durumda olması başlıca gerekliliktir.  Zira, zaten iki televizyonu, üç arabası, yazlık-kışlık iki konutu olana daha fazla mobilya, beyaz eşya, TV, araba satamazsınız. Bu grupta biriken gelir giderek ekonomiye yararı kısıtlı olan lüks tüketime kayar. Tüketim yani talep azalınca ekonomimin çarkı da durur!

Onun içindir ki ABD’ de “Orta Direk” denilen ortalama tüketiciye özel bir önem atfedilir. Örneğin, 2009 krizinde ABD’de talebi artırmak için emeklilerin evlerine ek maaş çekleri gönderilmiş, yine 787 milyar dolarlık kriz paketinde 75-275 milyar dolar tüketiciye ayrılmış; Almanya’da ise tüketicilere 18 ayda sıfır faizle kredi verilmişti.

ABD Dünya’da Tüketici Haklarının ilk kabul edildiği ülkedir. Almanya ve İngiltere’ de güçlü tüketici örgütleri bulunur. Japonya’ da, 1960’lı yıllarda tüketici dernekleri bizzat Japon Verimlilik Merkezince kurdurulmuştur

Batılı ülkelerde ekonomik kalkınma sonucu ortaya çıkan refahın geniş tüketici katmanlarının tüketebilmesini sağlayacak bir şekilde dağılımına  önem verilir. Bu dağılım gelişmiş demokratik haklarlar, özgür ve bağımsız sendikal örgütlenmelerle sağlanır. Sadece bununla da kalınmaz, Tüketici Haklarının sağlanması için tüketicinin örgütlenmesine, bilinçlenmesine, eğitilmesine özel önem verilir. Her türlü platformda Tüketicinin Temsil Hakkı ve “Ekonomik Demokrasi” sağlanır.

Tüketicinin temsil edildiği Avrupa platformlarda kararlaştırılan AB Direktiflerini biz de onlardan alır; hatta Anayasamıza da yazarız…

Tüketiciyi Koruyalım diye yasa da çıkarız….

Ama mevzuata tüketicinin tüketici örgütlenmesini özendirecek, var olan cılız örgütlenmeyi güçlendirecek tek bir düzenleme bile koymayız!…

Batı’ da tüketici örgütlerinin üyeleri milyonları bulur. Yayınları milyonu aşan tirajlara ulaşır. Bizde ise tüketici derneklerine üye sayısı ancak 80 bin civarındadır. Bu zayıf örgütlenmeye koşut olarak sesi yeterince çıkmayan tüketici Evrensel Temsil Edilme ve Sesini Duyurma Hakkını kullanamaz !…

Gariban  tüketici çok gerekli olan platformlarda sadece temsil edilebilir “miş gibi”  yapılır. Evrensel “Sesini Duyurma Hakkı” veriliyor “muş gibi” yapılır…

Yılda bir kez düzenlenen Tüketici Konseylerinde tüketici kuruluşlarının gazı alınır. Orada alınan kararlar, bu kararları “öncelikle ele almakla” yükümlü olan kurum ve kuruluşlarca sumenin altına atılır. Hiçbir yetkilisi de bu konuyu doğru dürüst takip etmez.

Üstelik, temsil edilmediği platformlarda, kulislerde alınan tek taraflı kararlarla tüketici eldeki kazanımlarını da yitir !… Örneğin, Tüketici Hakem Heyetlerinin sayısını 1011’ den 211’ e düşüren; tüketicinin Hakem Heyetlerindeki ilamsız takiplere itiraz hakkını kaldırıp telefon, internet, kredi kartı borcunu ödediğini ispat için vatandaşı mahkeme kapılarına gönderen; tüketici hakları ihlallerinden ceza alan firmaların cezalarını tüketiciye sormadan yarıya kadar affeden; son olarak da arabuluculuk sistemini avukatlara vererek tüketici derneklerini taca çıkaran işte bu hak, özgürlük, “Ekonomik Demokrasi (!)” anlayışıdır …

2. Dünya Savaşı yıllarını dışarda tutarsak Türkiye’nin ortalama büyüme oranı yüzde 5,6 dır. Oysa Türkiye 2018 yılında yüzde 2,6 büyümüştür.

İşte şu anda 82 milyon tüketici aradaki bu  eksi yüzde 3 farkı ödüyoruz…
Ne yazıktır ki, an itibarıyla ağır ekonomik sorunlar ülkeyi, mutfaktaki yangın ise bacayı sarmıştır. Özellikle seçim sonrası tutulan zamlar zincirinden boşanmış, halkın temel gıda maddeleri yerli kırmızı ete yaklaşık yüzde 20, imtiyazlı firmalarda satılan ithal ithal kırmızı ete, beyaz ete yüzde yaklaşık 35 zam yağmıştır. “Tüketicinin sesinin duyulması istenmeyen Ulusal Süt Konseyinde” çiğ süt fiyatlarının tavsiye litre fiyatı daha yeni 1,70’ ten, 2 Liraya çıkarılmıştır. Anlaşılabileceği gibi bu fiyatın süt ve süt ürünlerini zammı katlayarak tüketiciye ödetileceği vaka-i adiyedendir !…

Son olarak Ankara’ da sesiz sedasız ekmeğe yüzde 25 oranında zam yapılmıştır!… Bu konuda seçim öncesi ekmeğe yapılan zamma geçit vermeyip aslan kesilen  Ticaret Bakanlığı’nın nedense sesi kesilmiştir.

Türkiye İttifakı Ramazan yaklaşıyor. İçeride Ramazan fırsatçısı “Zam Baronları” ellerini oğuşturuyor!…
Dışarıda ise  Trump güdümlü, İran mahreçli ABD ambargosu kapımızda!…

Suriye, Irak sınırlarımızda savaş var. Milyonlarca mülteci de elimize bakıyor. Kısaca ülke olarak çok zor bir dönemden geçiyoruz…

Baş sorunumuz da öncelikle ekonomi…

Artan fiyatlar, artan dolaylı vergiler ile tüketici haklardan verilen tavizler vatandaşı bunaltıyor…
Yoksulluk sınırının altındaki geniş halk katmanları daha az tüketmek zorunda kalıyor…
Nisbeten varlıklı kesim, yarın endişeşiyle olası ihtiyaçlarını erteliyor, dövize yönleniyor…
Ekonomik göstergeler baş aşağı giderken, artan işsizlik oranları ile hem enflasyonu, hem de durgunluğu (stagflasyon) bir arada yaşıyoruz!….

Dünya Bankası’nın Global Ekonomik İlerlemeler ve Gelişmiş Ülkeler Raporunda (1998/1999), “Talebi desteklemek, sosyal güvenlik ağını genişletmek ve kriz süresince yoksullar, savunmasız gruplara sosyal koruma” önerilmektedir. O zaman yapılacak olan tüketicinin evrensel hakkı olan “Temel İhtiyaçların Karşılanması Hakkı”nın gereklerinin yerine getirilmesidir. Tüketicinin sosyo-ekonomik tüm platformlarda evrensel haklarından olan “Temsil edilme ve Sesini Duyurma Hakkını” sağlamaktır.

Diğer yandan “tek kanatla kuş uçmaz!…”

Ülkenin ihtiyacı “güven ortamı ve istikrarı” sağlamaktır. Saflar sıkıştırılmalı, hoş görü ve demokrasi iklimi ülkeye hakim kılınmalıdır. Bir ülke düşünün ki, yarısı zilletten, illetten sayılmaktadır. Sahi o ülkede istikrar olabilir mi?… İstikrar olmazsa tüketicinin mutfağını saran ekonomideki yangın söndürülebilir mi?…

O zaman hep birlikte “Türkiye İttifakı” kurulmalıdır … Her alanda olduğu gibi, ekonomik istikrar için  üreticisi, tüketicisiyle millet ve devlet el ele vermelidir…

Üretici, verimlilik ilkeleri doğrultusunda ucuz, kaliteli, sağlıklı ve güvenli  mal ve hizmeti üretmeli; tüketici, bilinçli olup yabancı markaların boyunduruğundan kendini kurtarmalı, israf etmemeli, yerli ve milli olanı tüketmelidir…

Ancak tüm bunlar, Tüketici Haklarını öngören, tüketiciyi koruyan, onun Temsil Edilme ve Sesini Duyurma Haklarını öngören, güçlü tüketici örgütlenmeleri sağlayıp tüketici bilincini tesis edecek bir sosyal devlet anlayışını gerektirir. Tüketici haklarına el uzatacak olan Ekonomik Demokrasi anlayışını gerektirir…

Değerli tüketiciler,

Bugünleri de aşacağımıza kimsenin şüphesi olmasın. Yeter ki ötekileştirilmeden bir araya gelip, hoş görü, karşılıklı anlayış, birlik ve beraberlik içerisinde güven ve istikrar ortamını kurabilelim.

İnadına demokrasi diyelim…

Zira demokrasi; huzurun, istikrarın, güvenin, kalkınmanın, refahın ve dolayısıyla içinde yaşadığımız ekonomik sorunların çözümün de ön koşuludur.
Ve ne kadar demokrasi varsa o kadar da  Tüketici Hakkı vardır !…
* https://www.yenicaggazetesi.com.tr/demokrasi-kalkinmanin-on-sartidir-51596yy.

Not: Bu yazı 2019 yılında kaleme alınmıştır.

0 Paylaşımlar

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*