KONAKLAMA VERGİSİ
Konaklama vergisi 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi bekleniyor. Konaklama vergisine ilişkin yasal düzenleme 2019 yılında 7194 sayılı kanun ile yapıldı. Yasanın 9’uncu maddesine göre getirilen konaklama vergisinin oranı yüzde 2 olarak belirlendi.
Gelir İdaresi Başkanlığı uygulamanın nasıl olacağına ilişkin hazırladığı tebliğ taslağını 10 Ekim 2022 tarihinde görüşe açtı.
Konaklama vergisi olarak otel, motel, tatil köyü, pansiyon, apart otel, termal tesis, misafirhane, yayla evi kamping gibi tesislerden yüzde 2 oranında alınacak. Konaklama tesisi bünyesinde sunulan yeme, içme, aktivite, eğlence hizmetleri ve havuz, spor, termal ve benzeri alanların kullanımı gibi tüm hizmetler konaklama vergisine tabi olacak.
Konaklama tesislerinde geceleme hizmetinden bağımsız olarak sunulan sünnet, düğün, kokteyl, toplantı, kongre, sempozyum ve benzeri organizasyon hizmetleri verginin kapsamında değil.
Yukarıda ayrıntılarını izah etmeye çalıştığımız Konaklama Vergisi üzerinde birçok tartışmaya neden olacak gibi gözükmektedir.
Türkiye’ye turist olarak gelenlerin ülkelerinde bu vergiler çeşitli adlar altında turizme destek vergisi olarak alınıyor.
Bu vergi tatilcilere yada işletme sahiplerine bir mali yük getirir mi? Zaten yüksek olan Oda fiyatlarını artırır mı? Bu sorular işletme sahipleri ve tüketiciler için önemli konular. Tabii bu noktada kamu otoritesinin buradan hazineye gelir sağlama düşüncesini de göz ardı etmemek gerekir.
Ancak Seyahat ve Konaklama özgürlüğünün Anayasal bir hak ve temel insan-tüketici hakkı olduğunu da unutmamak lazım.
Seyahat özgürlüğü, çağın özgün koşulları dikkate alındığında, gerek ticari ve gerekse sosyal maksatla sıklıkla kullanılan bir hürriyettir. Bir yerden bir başka yere gerek ticari, gerekse kültürel ve sosyal amaçlarla yapılan seyahatler sonucu konaklamanın temel bir gereksinim, hatta zorunluluk olduğunun kabulü gerekir. Zorunlu konaklamaları içeren ve esasında minimum (asgari) barınma gereksinimini karşılamaya yönelik bir konaklamayı dahi “lüks” kategoride gören yeni yasal düzenlemenin özü ve ruhu, bu yönüyle ele alındığında, ilk başta anayasal değerlerle çelişmektedir. Günlük yaşamın pratiğine bakıldığında her konaklamanın, turistik ve eğlenme maksatlı olmadığının kabulü gerekir. Temel barınma gereksinimini karşılamak üzere geceleyen her kişiye sunulan olağan hizmetlerden vergi alınması, seyahat ve konaklama hürriyetinin açıkça kısıtlanması sonucunu doğurmaktadır.
Barınmanın gerçekleştiği mekansal standartlar ve mevsimsel dönemler dikkate alınmadan, kişilerin aynı şekilde vergiye tabi tutulması; aynı durumda olmayanlara (mali gücü aynı olmayanlara) benzer muamele yapılması suretiyle eşitlik ilkesi zedelendiği gibi, lüks/zorunlu ayrımı yapılmaksızın her konaklamanın, verginin konusuna dahil edilmesi -sonuç itibariyle- ölçülülük gereklerini ihlal etmektedir. Konaklanan mekân, verginin konusuna dahil olan hizmetlerin geniş tutulması ve konaklama dönemlerinin dikkate alınmaması; istisna ve muafiyetlerin kapsamının dar tutulması, ölçülülüğü ihlal eden başlıca etken olmaktadır.
Konaklama vergisinin, kamu hizmetlerini finanse etmek amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır. Oysa karşılaştırmalı ülke uygulamalarına bakıldığında, konaklama vergisinin ağırlıklı olarak turistik faaliyetlerin gerçekleştiği yerdeki külfetleri finanse etmek, turizm altyapısını iyileştirmek, turizm baskısının aşırılığını bertaraf etmek üzere konuldukları görülmektedir. Bu durum karşısında, kamu yararı (amaç) ile yüklenilen vergi (araç) arasındaki orantı dikkate alınarak; nimet-külfet gereklerinden hareketle turizm baskısının yarattığı negatif dışsallığı bertaraf etmek üzere, Yasa Koyucunun bunu bir yerel yönetim vergisi olarak yeniden düzenlemesi gerekmektedir.
Özellikle konaklama tesisi kapsamındaki yerlerin sınıflandırılmaksızın genel bir vergi oranına tabi tutulması ve vergi matrahına konaklama dışındaki hizmetlerin de dahil edilmesi sektörün haklı tepkisine yol açmıştır.
Konaklama Vergisinin yabancı ülke uygulamaları çerçevesinde değerlendirilmesi sonucu bölgesel bir sınıflandırma sonrası her bir bölgede yer alan tesislerin oda sayısı, gecelik konaklama ücreti, otelin yıldız sayısı gibi kriterler göz önüne alınarak sınıflandırılması ve buna bağlı olarak 3’er aylık dönemlerle maktu bir vergileme yapılması, ülkemiz koşullarına uygun bir seçenek olarak değerlendirilebilir.
Bununla birlikte tahsil edilen gelirin hem yerel yönetimlere hem de turizm sektörünün gelişimine katkı sağlamak için kullanılması sektörde faaliyet gösteren firmaların da tepkisini azaltabilecektir.
Sonuç itibariyle konaklama vergisinden amaç turizm sektöründe gelişme sağlanması ise, bunun altyapısının oluşturulduktan sonra uygulamaya geçilmesi yerinde olacaktır. Mevcut haliyle düzenleme sektöre bir katkısı olmayacağı gibi vergisel açıdan ölçülülük ve eşitlik ilkelerine aykırı olacağı ortadadır.