Verimlilik Kalite, Tüketici Hakları ve Tüketici Bilinci

VERİMLİLİK, KALİTE, TÜKETİCİ HAKLARI VE TÜKETİCİ BİLİNCİ

Verimlilik Haftası 2016

27.04.2016, Hacettepe Üniversitesi / Ankara

Öncelikle bu konun duayenlerinden olan Müberra Hocama, o güzel lise günlerine kadar giden sözleri ve güzel taktimi için teşekkür ediyorum. Tabi, verimliliğin tüketim boyutu ile ilgili söylenecek o kadar çok şey var ki; burada en zorlandığım şey bu kısa sürede ne kadarını seçebileceğim ile ilgili. Konuya girmeden önce; benim çok değerli Genel Müdür Vekilim, Daire Başkanım, TÜPADEM Müdürümüz, Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı, bizi kırmayarak aramıza katılan sayın Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdür Yardımız, Tüketici Hakları Derneği’nin şube yönetici ve üyeleri ile Hacettepe Üniversitesi’nin tüketici bölümünü seçen çok değerli yol arkadaşlarım olan hoca ve öğrenci arkadaşlarım, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum…

Türkiye’ de verimlilik çalışmaları 1940’lı yıllara dayanmaktadır.1954 yılında kurulan “Vekaletlerarası Prodüktivite Komitesi” kurulmuştur. Daha sonra, 17 Nisan 1965’te “Ülke ekonomisinin verimlilik ilkelerine uygun olarak gelişmesini sağlamak, işçi, işveren ve hükümet kesimlerine eğitim desteği vermek ve verimliliği artırıcı tavsiyelerde bulunmak, verimliliği artırıcı yöntem ve tekniklerdeki gelişmeleri izlemek” amacıyla 580 sayılı yasayla Milli Prodüktivite Merkezi (MPM) kurulmuş, bu kurum, 17 Ağustos 2011 tarihinde Resmi gazetede yayınlanan KHK’ye göre Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM) haline dönüştürülmüştür.

VGM’nin dört tane daire başkanlığı var. Bunlar Verimlilik Politikaları ve Araştırma Dairesi Başkanlığı, Danışmanlık ve Eğitim Dairesi Başkanlığı, İzleme ve Değerlendirme Dairesi Bşk., Program Uygulama ve Destekler Dairesi Başkanlığı… Ayrıca bir de Destek Hizmetleri Şubesi var. Peki, bunlar ne yapar? Politika Oluşturma, İzleme ve Değerlendirme, Araştırma ve Yayınlar; Bilimsel Etkinlikler, Eğitim ve Danışmanlık, Tanıtım ve Halkla İlişkiler, Verimlilik İstatistikleri, Uluslararası İşbirlikleri, Sürdürülebilir Üretim…

Şimdi de biraz “verimlilik” kavramı üzerinde duralım. Gelinen noktada “verimlik” kavramının yeniden ortaya konulması gerekiyor. İnşallah biz tüketicilerin de katkılarıyla daha da kapsamlı, asıl hedefe işaret eden verimlilik tanımlarına doğru gideceğiz.

Öncelikle kısaca verimliliği anlatmam gerek. Nedir verimlilik? Kısaca üretilen ürünler (çıktı) ile bunu gerçekleştirebilmek için tüketilen kaynaklar (girdi) arasındaki ilişki olarak tanımlanabilir. En kısa tanımı bu. Tabii verimliliğin birçok boyutu var. Pek çok tanımı var. Ancak burada bunları size anlatmayacağım. Ancak verimlilik artışlarının işletme düzeyindeki durumuna bir bakmak gerek.

Verimlilik artışları işletme düzeyinde; “daha düşük maliyetle, daha yüksek kalitede, daha çok üretim yapmak, böylece daha çok gelir ve kâr elde etmeye yönelmek” demektir. Yine, verimlilikle kalkınmanın çok önemli ilgisi var arkadaşlar. Yapılan çok sayıdaki sosyal bilim çalışmasında gelişmiş batı ülkelerde ekonomik kalkınmanın “Verimlilik Artışlarıyla” geliştikleri ortaya koyulmuştur. Batı’da, emek, sermaye, hammadde gibi girdilerin artırılması yolu ile elde edilen büyüme payı % 30-40 civarında iken; teknoloji, yenilik, yaparak öğrenme-eğitim, yönetimde etkinlik gibi çeşitli verimlilik dinamiklerinin büyümedeki payı ise % 60-70 olarak hesaplanmıştır. Yani var olanı çoğaltarak büyüyebilirsiniz. Ama mühim olan, var olanı etkin kullanmak, akılcı kullanmak ve bundan çok daha fazla çıktı elde etmek, bu bağlamda da daha etkin bir ekonomik kalkınmaya katkı sağlamaktır. Nitekim Dokuzuncu Kalkınma Planında bazı rakamlar var. Görüldüğü gibi verimlilikte biraz geri kalmışız. Ulusal belgelerde şöyle diyor: Buna göre, 2023 yılında Türkiye’nin ilk on ekonomisi arasına girebilmesi için “büyümenin %30’unun toplam verimlilikten” kaynaklanması gerekmektedir.

  1. Kalkınma Planı Sanayi sektöründe Toplam Faktör Verimliliği (TFV)’nin büyümeye katkısının % 20’nin üzerine çıkarılmasını; Türkiye 2023 Vizyonu ise; Türkiye’de TFV’nin büyümeye katkısının 2001-2023 dönemi ortalamasının yüzde 30’a yükselmesini hedeflemektedir.

Şimdi geliyoruz verimlilik tanımındaki bazı gelişmelere… Verimlilik, 1960-1970 arasında eldeki kaynakları daha tutumlu ve akılcı bir biçimde kullanarak daha çok ürün elde etmek şeklinde tanımlamış. 1970-1980 arasında daha çok ve daha kaliteli, ürünler elde etmek şeklinde tanımlanmış. 1980-90 arasında daha insancıl çalışma ortamları yaratarak daha çok ve kaliteli ürün elde etmek şekline evrilmiş… Ancak, sen üretiyorsun ama insaniyetin yok… O zaman verimli olsan ne olur, bağlamına gelinmiş. En son aşamada doğal çevreyi özenle koruyarak, daha çok ve daha kaliteli ürün elde etmek… Daha insancıl çalışma ortamlarında… Yani arkadaşlar, günümüzde insanın refah ve mutluluğunu birbirine paralel olarak geliştiren, iş ve teknolojiyi bir amaç değil araç olarak gören bir düzeye ulaşmış verimlilik…

Verimliliğin bir felsefesi var. Japonya Verimlilik Merkezi tarafından bu öngörülüyor. Bu ise “Doğru olan işleri, doğru biçimde, ekonomik bir çalışma ile sürekli gelişimi hedefleyen akılcı bir YAŞAM BİÇİMİ” olarak açıklanmaktadır. “Verimlilik bir yaşam biçimidir” arkadaşlar… Felsefesi bu… Dolayısıyla verimliliğin, üreticilerle olduğu kadar, halkla, tüketicilerle çok büyük ilgisi var.

Değerli katılımcılar, verimliliğin kaliteyle çok önemli etkileşimleri var. Kaynaklar ne kadar verimli kullanılırsa kullanılsın, kaliteli çıktıya (ürüne) ulaşılamazsa verimliliğin bir anlamı kalmadığı ve kaliteyi geliştirerek verimliliği artırmanın en iyi yol olduğu kabul edilmiştir. Buna karşın kalitesiz üretim pazarsız bir ürün demek olup, mevcut kaynaklarla daha çok üretmek yerine, ek kaynak tüketimine neden olarak verimliliği düşürmektedir. Yani kalitesizlik sonuçta size dönüyor. Kalitesizliğin bir maliyeti var. Siz bunu olması gereken kalite haline döndürmek zorundasınız, anlamında…

Burada Deming’in Zincir Reaksiyonu teorisine göre “Kalite, verimliliği artırır. Artan verimlilik fiyatları düşürür, böylece maliyet düşer, fiyatlar ucuzlar. Ürünün fiyatları ucuzlayınca pazar payı artar, Pazar payının artması, yeni yatırım olanaklarının artmasına yol açar. Artan yatırımlar da yeni istihdam olanakları sağlar”… Bu da eşittir, kalkınma, büyüme demek…

Şimdi biz her şeyin bir yerlerden geldiğini zannediyoruz. Hiçbir şey bir yerlerden gelmedi arkadaşlar. Her şey kısaca ekonomide özellikle de tüketim ile üretim arasındaki neden-sonuç ilişkilerine dayanıyor. Neden, unutmayalım tüketimdir, sonuç ise üretim. Dolayısıyla tek başına bir verimlilik, tek başına bir üretim anlayışının düşünülmesi mümkün değil.

Tüketici ise ekonominin en küçük birimidir. Sağlıklı bir ekonomi için tüketicinin mal ve hizmet talebindeki davranışları, geniş kesimlerin mal ve hizmetleri tüketebilecek durumda olmaları, ilk koşuldur. Tüketicinin mal ve hizmet talebindeki tutum ve davranışları; ekonomik eylemin nitelik ve niceliğini belirleyen, onun yönünü çizen en önemli unsurların başında gelmektedir.

Şimdi bu noktada, tüketici hareketine bakalım. Tüketici hareketi Hammurabi zamanındaki yasalarına kadar dayanıyor. Bizde Ahilik, lonca teşkilatları var. Burada pabucunun dama atılması olayını hepiniz biliyorsunuz. Denizli Babadağ Çarşısının kapısında yazan, “Önce insan sonra sensin. Önce tüketici sonra sensin. Önce halk sonra sensin” sözü var tabii. 2. Bayezid zamanında ilk standartların konulması var. Bu zamanda, Mürdüm Eriğinden susam yağına kadar standart var. Tüketicinin korunması anlamında narh var.

Tabi günümüz anlamında tüketici hareketi 1900’lü yıllarda başlıyor. Tüketici hareketinin kökü çok eski çağlara kadar uzanırsa da, “Tüketicinin Korunması” ismiyle ortaya çıkışı 1900’lü yılların başına rastlar. Çağdaş anlamda tüketici hareketi; sanayileşme ile birlikte ABD’de tekellerin tek taraflı, aldatıcı, dayatıcı ve yanıltıcı uygulamaları karşında ezilen tüketici katmanlarının kendileriyle ilgili bir şeyler yapmasıyla başlıyor. Bu dönemde ABD’ de bazı tüketici boykotları oluyor. 1850’li yıllarda ABD’ de ilk tüketici kooperatifleri kuruluyor. Yani, kooperatif bir sosyalizm, komünizm işi değil arkadaşlar. Lütfen bu noktada netleşelim. Kavramları birbirine karıştırmayalım. Kooperatifçilik bir bilinç işidir. Bir ortak akıldır. Daha sonra tekelci uygulamalara karşı tüketicilerden gelen tepkiler sonucu 1890 yılında ticarette rekabeti önleyen anlaşma ve birleşmeleri engelleyen Sherman Antitröst Yasası çıkarılıyor.

“Herkes birer tüketicidir… Tüketicilerin kamusal alanda ve özel sektörde ekonomik kararları etkileyen ve bunlardan da etkilenen çok önemli bir ekonomik gruptur. Buna rağmen seslerini duyuramamaktadırlar. Dolayısıyla örgütlenerek haklarına sahip çıkmaları ve korunmaları gerekir. Gelecek, tüketici merkezli politikalar uygulayanlar için daha parlak olacaktır.” Kim demiş bu sözleri?… John F. Kennedy. Bu da bir ABD Başkanı…

Bunun üzerine ilk dört tüketici hakkı gündeme geliyor. 1985 yılında BM’de Uluslararası Tüketiciler Örgütü’nün önerisiyle ve katılanların oybirliği ile tüketicilerin Uluslararası Anayasası niteliğindeki “Tüketicilerin Korunması İlkeleri Rehberi”ni oluşturan ilkeler kabul edildi. Türkiye de bu bildiriye imza koydu. Daha sonra Uluslararası Tüketici Örgütü (Consumers International)’nün evrensel kabul gören Tüketici Hakları gündeme geliyor. Nelerdir bunlar, bakalım: Temel ihtiyaçların giderilmesi hakkı… Sağlık ve güvenlik hakkı… Bilgi edinme hakkı. Örgütlenme, sesini duyurma ve temsil edilme hakkı. Eğitilme hakkı. Seçme hakkı. Tazmin edilme hakkı. Ekonomik çıkarların korunması hakkı. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı.

Gelelim tüketicinin korunmasına. Günümüzde, tüm dünyada tüketiciler; yasal, yönetsel, sosyo-ekonomik açıdan ”özel olarak” korunmaktadırlar. Nelerle korunuyor tüketiciler? Anayasa, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun, Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Çevre Yasası, Ürün Güvenliği Yasası, Bilim, Sanayi ve Teknoloji, Gümrük ve Ticaret, Sağlık, Gıda Tarım ve Hayvancılık vb . Bakanlık Kuruluş Yasaları, Mahalli İdareler, Üst Kurul ve Kurumlar (EPDK, Rekabet, RÜTÜK vb.) Ticaret, Esnaf, Sanayi Odaları ve bunların üst örgütlerinin yasaları, Evrensel Tüketici Hakları, İnsan Hakları, Hasta Hakları gibi 50’nin üzerinde çok çeşitli ulusal ve uluslararası yasal mevzuat… Bütün bu yasalarda tüketiciyi korumayla ilgili görevleri var. Ve tabii ki evrensel tüketici hakları hepsinin üstünde… Benim sayabildiğim, 50’nin çok üstünde yasa, yasal mevzuat var.

Asıl önemlisi, Anayasa’ nın 172. Maddesi; “Devlet tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirleri alır; tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder”. Bu çok net. 12 Eylül anayasası ki, örgütlenmelere karşıydı biliyorsunuz. Fakat aynı anayasa tüketicilerin korunması için teşvikten bahsediyor. Bu maddenin gerekçesinde de “…Tüketicinin korunması, her şeyden önce, tüketicilerde tüketici bilincinin oluşması ile mümkündür…” şeklinde açıklanmaktadır.

Peki, günümüzde, “ Tüketicini Korunması” yadsınabilir mi? diye kendime bir soru sordum. Hemen cevabını başka bir şeye gerek kalmadan DPT’nın kalkınma planından aldım. Orada diyor ki, “(…) Aslında bir toplumda bulunan herkes tüketicidir. İmalatçı dahi bir tüketicidir (…) Giderek tüketicilerin ihtiyaç ve tercihlerine, üreticilerin de piyasaya sunduğu mal ve hizmetlerin fiyat ve kalitesine dayanan pazar ekonomisinde artık Tüketici Hakları ve Tüketicinin Korunması olguları evrensel ve yadsınamaz değerler olarak yer almaktadır…”

Buralardan verimliliğe geleceğiz tabi. Türk tüketici mevzuatına göre tüketici haklarına aykırı ayıplı üretim ve ticari etkinliklerin, “bir seri ayıplı mal”ın toplatılmasına kadar varmaktadır. Mal ve hizmetlerin tüketiciyi yanıltıcı, aydınlatıcı gerçeğe aykırı bir şekilde lanse edilmesi; “tüketicinin yanıltılıp aldatılması” karşısında çok ağır para cezalarının ödenmesi söz konusu olabilmekte; ulusal mevzuatımıza göre yasal ve yönetsel olarak Güvensiz Ürüne (ürün ve gıda güvenliği) pazar şansı tanınmamakta; ayrıca tüketici hakları ve tüketiciyi koruma olguları evrensel olgular olduğu için küreselleşen pazarda rekabet edebilmenin “olmazsa olmazını” oluşturmaktadırlar…Bu konuya az sonra sayın Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdür Yardımcımız Bayram Bey çok daha geniş anlatacaktır.

Günümüzde üretim tüketici odaklıdır. Diğer yandan, bir ürün kaliteli değilse onun verimliliğinden bahsedilemez. Öte yandan, kalite, müşterinin mutluluğuyla birlikte anılır.

Biraz da tüketici bilincine bakalım. Bilinçli tüketici kimdir? Bilinçli Tüketici “Bir mal ya da hizmeti satın alırken, ondan azami derecede yarar sağlamayı amaçlayan; gerçek gereksinimlerini göz önünde tutan; planlı ve belgeli alışveriş yapan; alışverişin nesnesi değil öznesi olduğunun bilincinde olan, kalitesi, standardı yüksek, sağlıklı, güvenli, çevreci ürünü seçme olgunluğunu taşıyan; benzerleri arasında yerli ürünleri seçen; tüm bunlarla birlikte bütçesine en uygun ürünü seçip tasarrufa önem veren, son tahlilde kaliteyi denetleyen, dolayısıyla, giderek ekonomiyi rekabete zorlayıp verimliliğe yöneltecek olan ve örgütlü olan yadsınamaz bir sosyo-ekonomik unsurdur.”

İsraf konusuna bir bakalım. TOBB’a göre, “1990-2000 döneminde Türkiye’de savurganlığın bilançosu 195.2 milyar dolardır”. Demek ki Türkiye, bu kaynakları yitirmeden verimli bir şekilde üretime sokulabilseydi, şu anda hiç dış borcu olmayan, belki de AB’ye üye olması için kapısı aşındırılan bir ülke olabilecekti…

İsrafın Önlenmesi ve Verimlilik Yılı Platformu’na göre ise “Ülkemizin karşılaştığı ekonomik ve sosyal sorunlar, yönetim politikalarından kaynaklanan israfın bir sonucudur”… Günlük hayatın her safhasında kaynaklar kullanılırken; azami tasarrufun sağlanması yanında, çevrenin bozulmasının engellenmesi, “İsrafı önlemenin toplumdaki her bireyin görevi olduğu” bilincinin geliştirilmesi, kamu açıklarının azaltılması, vatandaşlarımızın vergilerinin israf edilmemesi, ancak toplumda israfı önleme bilinci (tüketici bilinci) ve sorumluluğunun geliştirilmesiyle mümkün olabilecektir.

Şimdi de, tüketici bilinci ile verimlilik arasındaki ilişkiye bakalım. Bu ilişki, ülkelerin kalkınmalarında önem arz etmektedir. “Eldeki kaynaklarla akılcı bir şekilde üretmek” şeklinde özetlenebilecek Verimlilik ile “Kaynaklarını akılcı bir şekilde kullanarak tüketmek” şeklinde özetlenebilecek Bilinçli Tüketicilerin birbirleri arasındaki ilişki dikkat çekicidir.

Verimlilik kavramının içeriğinde; “insanın yararı doğrultusunda ve insan için, eldeki kaynaklarla en fazla kazanımı sağlamak” vardır. Bilinçli Tüketici ise “Bir mal ya da hizmeti satın alırken, ondan azami derecede yarar sağlamayı amaçlayacaktır”. Verimlilik ile kaynaklar etkin bir şekilde kullanılacak, kaliteli, yararlı ürün elde edilecek ve israf önlenecektir. Verimlilik düzeyi artan bir ekonomi daha düşük maliyetlerde üretim yaparak, daha ucuz ve kaliteli mallarla, Dünya piyasalarında rekabet şansını artıracaktır.

Çağımızda “ekonomik eyleme giren tüketicinin mal ve hizmet talebindeki tutum ve davranışları, beklenti ve gereksinimleri; talebi, pazarı yaratan, ekonomik eylemin nitelik ve niceliğini belirleyen, onun odağını oluşturup yönünü çizen en önemli” unsurdur. Özellikle de günümüzün küreselleşen ekonomisinde, “tüketiciyi” ihmal eden üretim, “talebi ve pazarı da ihmal etmiş” demektir ki böylesi bir üretimin sonucu da kalitesizlik ve verimsizlik söz konusu olacaktır.”

Unutulmamalı ki “Sonuçta dünya ölçeğindeki üreticiler; yani mal dolaşımı tüketicilerden de onay almak zorundadır”. Bu tanımlama TMMOB tarafından 2003 yılında yapılmış… Daha önce de anlattığımız üzere, MPM’ye göre; bilinçli Tüketici kalitesi, standardı yüksek, sağlıklı, güvenli, çevreci ürünü seçme ve kaliteyi denetleme yetisinde olan, benzerleri arasında yerli ürünleri tercih eden giderek ekonomiyi verimliliğe yöneltecek olan yadsınmaz bir sosyo-ekonomik unsurdu…

OECD ise “… daha iyi hizmet sunumunu talep eden tüketicilerden gelen baskılar, kamuyu verimli olmaya ve kaliteli hizmet vermeye zorlayan faktörlerin başında gelmektedir” diyor. Yine MPM, “Tüketicinin talep ve beklentilerini karşılayacak ürün ve hizmetlerin üretilmesi verimliliği artıracak tek yoldur” diyor…

Şimdi gelelim işin çevreyle, sürdürülebilirlik ile ilgili bölüme… Kızılderili Şefi Seattle’ın 1854’te söylediği şu söz bugün yaşanan gerçeğin ifadesi. Ne diyor Şef Seattle “… Bir gün bakacaksınız ki, göklerdeki kartallar dağları örten ormanlar yok olmuş. Yabani evcilleştirilmiş ve her yer insanla dolmuş. İşte o gün İnsanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını sürdürebilme savaşımının başlangıcı gelip çatmış olacak…”

İşte önceleri sadece doğadan aldığını tüketiyordu insan… Sonra üretim ve ticari etkinliklere yöneldi, Sanayi Devrimi ve arkasından küreselleşme pazarın olağanüstü büyümesine neden oldu. Ancak, bu ekonomik etkinlikler sırasında iyice tahrip olan doğa, artık alarm vermeye başladı… Sonuç küresel ısınma, iklim değişiklikleri, ekosistemlerin tahrip olması, vb. çevresel sorunlar… Gelinen nokta ise; insanların, dişini fırçalamasından, beslenmesinden, ürettiği çöpe kadar, tüm etkinliklerinde daha sorumlu, Etik ve Bilinçli davranmasının bir zorunluluk olduğunu ortaya koymakta…

Artık bu aşamada sürdürülebilir kalkınma önemli. Günümüzde sınırsız, dengesiz tüketim ve üretim anlayışının birlikte değerlendirilmesi gerekliliği “Sürdürülebilir Kalkınma” anlayışı sürecini gündeme getirmiştir. Bu süreç “Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim (STÜ) ” zorunluluğunu ortaya koymuştur. Süreç, her on yılda dünya zirvelerinde revize edilmektedir. Uluslarası Tüketici Örgütü tarafından tüm dünyada Evrensel Bir Tüketici Hakkı Olarak “Sürdürülebilir Tüketimin Sağlanması” üzerindeki çalışmalar son aşamasına gelmiştir!…

STÜanlayışı artık tüketim ve üretimde sınırlı kaynakların daha etkin, yararlı, verimli kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu durum “Verimlilik” anlayışında “Eko Verimlik”, “Enerji, Su Verimliliği” gibi yeni açılımları da beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede bugün artık gelinen noktada “Verimlilik” yaklaşımlarında “Çevre” ve “Tüketim ve Tüketici” alanın da önemle değerlendirmesi gereği olarak ortaya çıkmaktadır… Günümüzde “Çevrenin” ve bu bağlamda “doğal kaynakların çok hassas girdiler olduğunun” anlaşılmasıyla; Üretimde daha az doğal kaynak ve enerji tüketimini ve daha az atık üretimini, kirlilik önlemeyi ve dönüştürmeyi esas alan Yeşil Verimlilik, Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) yaklaşımı getirilmiştir.

Bu noktada, Enerji Verimliliği önemli. Enerji Verimliliği; “Üretim miktarını ve kalitesini düşürmeden, ekonomik gelişmeyi ve sosyal refahı engellemeden, tüketilen enerji miktarının mümkün olduğunca azaltılmasını” esas alır… Bu kavram tüketicileri de kapsar!…

“Su Verimliliği” (water efficiency) kavramı; “Suyun tüm alanlarda verimli kullanılmasını” İçermektedir. AB’ye göre bu kavram; yenilikçi teknolojileri, su tüketen ürünlerin kullanım kalıplarındaki değişiklikleri ve su tüketimini azaltan tutum ve davranışlar ile su kaynaklarını koruma etiğini” de içerir…

Son olarak günümüzde verimlilik konusundan bahsederek sunumumu tamamlamak istiyorum. Günümüzde “verimliliğin” yalnızca üretimde kullanılan etmenler ile üretilen mal ve hizmetlerin nitelik ve niceliği arasında bir oran” olarak açıklanması, çeşitli yönlerden yeterli görülmemekte “tüketim” alanında “verimlilik alanı” olarak algılanması zorunlu olmaktadır. Gelinen noktada Verimliliğin “Tüketici odaklı yaklaşımlar, İnsan ve tüketici hakları ile çevreye saygılı sürdürülebilir bir üretim, gelişen tüketici bilinci paralelinde ‘etik’ değerlerle” birlikte ele alınan bir kavram olmasının gerekli olduğu düşünülmektedir. Bu noktada ise tüketimi, talebi yönlendirecek olan tüketici bilincinin önemi ortaya çıkmaktadır.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 24 ülkede 24.000 kişiden fazla kişiyle görüşülerek gerçekleştirilen bir araştırmaya göre; “tüketicilerin % 29’u sosyal sorumluluklarını yerine getirmediğini düşündüğü bir şirketin ürünlerini satın almayarak ya da hakkında olumsuz konuşarak” cezalandırmıştır. İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nin 2013 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye’ de tüketici % 55 oranında satın alırken, o ürünün/hizmetin çevreye verdiği olumlu veya olumsuz etkilerini göz önünde bulundurmaktadır.

Dünyanın en güçlü ilk üç ekonomisi olan ABD, Japonya ve Almanya’ya örneklerine bakıldığında, bu ülkelerin ‘Verimlilik Artışlarıyla’ kalkındıkları ortaya çıkmaktadır. Yine bu ülkelerde ekonomik eyleme yön veren dünyanın en bilinçli tüketicilerinin olduğu görülecektir. İtalya’da başbakan yardımcısına bağlı Prodüktivite ve Tüketici (koruma) Bakanlığı’nın olması bu konuda en belirgin örneği oluşturmaktadır.

Modern anlamda Tüketici Hareketini 1850’li yıllarda ilk başlatan ABD 1960’lı yıllarda ilk tüketici derneklerini kurduran Japonya ve Avrupa’nın devletçe de desteklenen en güçlü tüketici örgütlerinin bulunduğu Almanya örnekleri göstermiştir ki “Ulusal ekonomiye olumlu katkıları olabilecek bir üretim politikasının oluşumu ve bu çerçevede de Verimlilik Hareketi’nin başarısı, bir yanıyla da tüm toplum katmanlarını oluşturan tüketicilerin bilinç oranı ile çok yakından ilgilidir”…

Verimlilik ile kaynaklar etkin bir şekilde kullanılacak, kaliteli, yararlı ürün elde edilecek ve israf önlenecektir.

Verimlilik düzeyi artan bir ekonomi daha düşük maliyetlerde üretim yaparak, daha ucuz ve kaliteli mallarla, dünya piyasalarında rekabet şansını artıracaktır… Bilinçli Tüketici ise gerçek gereksinimlerini göz önünde tutarak benzerleri arasında yerli ürünleri seçerek kalitesi, standardı yüksek, sağlıklı, güvenli, çevreci ürünü kullanarak, rekabet gücünün artmasında, kaynakların etkin ve yararlı kullanılmasıyla, İsrafın önlenmesinde, kısaca kalkınmada “Motor Gücünü” oluşturacaktır…

Güçlü, nitelikli, rekabetçi ve verimli bir ekonomi için bilinçli tüketicilerce şekillenen talep, üretime yön veren önemli faktörlerden biridir. Tüketiciler, bilinç düzeyleri arttığı oranda ucuz, kaliteli mal ve hizmeti talep edecek, yerli ürünü tercih edecek bu konuda yönlendirici olacaklardır. Böylece üretimin niteliği, kalitesi ve verimliliği artacak, daha rekabetçi, sürdürülebilir ve çevreye saygılı bir üretim gerçekleştirilebilecek; tüketimde de yurt kaynakları etkin ve verimli kullanılacak, gerek aile ekonomisine, gerekse milli ekonomiye önemli kazanımlar sağlanabilecektir.

Ekonomik büyümede ülkenin iç dinamiklerinin harekete geçirilmesi, yurtiçi tasarrufların artırılması, savurganlığın önlenmesi” verimliliğin esas unsurlarındandır. Tüketiciler bilinçlendirilebildikleri oranda, tasarrufa, birikimleriyle ekonomik etkinliklerin gereksindiği kaynağı yaratmaya ve benzerleri arasından yerli olanı (ulusal üretimi) seçmeye özen gösterebilecek ve ekonomik büyümede, ülkenin iç kaynaklarına dayanması olanağına katkı sağlayabileceklerdir.

Daha iyi hizmet sunumunu talep eden ve kamu hizmetlerini sorgulayan bilinçli tüketicilerden gelen baskılar, kamuyu verimli olmaya ve kaliteli hizmet vermeye zorlayan faktörlerin başında gelecektir. Serbest Pazar’da “ tüketim ile ilgili tutum ve davranışlar tüketim eylemi de dikte edilemez”. Bu durumda, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından küreselleşmenin ve onun ürünü olan krizlerin sakıncalarını en aza indirebilmenin önemli dayanaklarından birini de; “tercihlerini etik, sosyal sorumlu ve Türkiye’de üretilen ürünlerden yana koyan gelişmiş bir Tüketici Bilinci-Hareketi” oluşturacaktır.

Bu durum karşısında; Ulusal ekonomiye olumlu katkıları olabilecek bir üretim politikasının oluşumu ve bu çerçevede de Verimlilik Hareketi’nin başarısı, topyekun tüm toplumu oluşturan tüketicilerin bilinç oranıyla çok yakından İlgilidir…

Yaşamda verimlilikle ilişkisi olmayan insan faaliyeti yoktur… Mutlu ve kaliteli bir Yaşam için ise, kişisel kaynakların, etkin, yararlı, verimli bir şekilde kullanılması gerekir. Öte yandan yaşam tüketmek tüketebilmek demektir… Tüketimin olmadığı yerde yaşam da yoktur…

Sözlerimi Joseph Prokopenko’ya ait şu bir söz ile bitiriyorum (Yaşam için tüketimini karşılayabilmek ve üretmek zorunda olan) “İnsan, verimliliği artırmanın en önemli ve ümit verici alanıdır”…

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

0 Paylaşımlar

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*